Politikacılar açıklamalara baskı yapıyor

RAM

New member



BASF'ın Çinli bir ortağının Çinli Uygur azınlığı taciz ettiği söyleniyor. Alman şirketinin hiçbir şey bilmediği iddia ediliyor.


Alman BASF şirketine Çin'in Sincan eyaletinden çekilmesi yönünde uluslararası baskı artıyor. Cuma günü, kimya devinin Müslüman Uygur azınlığa yönelik baskı sistemine önceden bilinenden daha derin bir şekilde müdahil olduğu öğrenildi.


ZDF ve “Spiegel” Cuma günü BASF'ın da dahil olduğu Çin ortak girişimi Xinjiang Markor Chemical Industry hakkındaki bulguları bildirdi. Markor çalışanlarının Sincan bölgesindeki parti kadrolarının kontrol ve baskı kampanyasına dahil oldukları söyleniyor.


İngiliz “The Guardian” gazetesinin haberine göre, şimdi dünyanın dört bir yanından 30 politikacı ve aktivist şirkete yazdıkları bir mektupta çekilme çağrısında bulunuyor. Başlatıcının Çin Parlamentolararası İttifakı (IPAC) olduğu söyleniyor.


“Uygurlara yönelik ağır kötü muameleye bulaştık”


“Raporlar [in den deutschen Medien] Mektupta, “Şirketinizin bölgedeki Uygurlara ve ağırlıklı olarak Türk olan diğer azınlıklara yönelik ağır kötü muameleye ne kadar karıştığını gösteriyor” ifadesine yer verildi. Şirketin sorumlu bir şekilde kendini göstereceği ve Xinjinang halkının refahını göz önünde bulundurarak koruyacağı umuluyor.


BASF CEO'su Martin Brudermüller'e gönderilen mektubun imzacılarından biri de Alman Yeşiller Partisi'nin Avrupa Parlamentosu üyesi Reinhard Bütikhofer. Ayrıca BASF'a da bu konuda baskı yaptı” diye tehdit etti.


ÇKP, Çin Komünist Partisidir. Alman Bundestag üyeleri Boris Mijatovic (Yeşiller), Michael Brand (CDU) ve Gyde Jensen (FDP) de imzayı attı.


Eyalet müfettişlerinin çalışanlara müdahale ettiği söyleniyor


BASF, Batı Çin bölgesinde kimyasallar üreten iki üretim ortak girişimini yönetiyor. Yerel Çinli yetkililer Uygur Müslüman azınlığını izlemek ve baskı altına almakla suçlanıyor. Geçmişte, Çinli ortak şirketler aracılığıyla burada faaliyet gösteren birçok Alman şirketi, zorla çalıştırma iddialarıyla karşı karşıya kalmıştı.


ZDF ve “Spiegel”in haberine göre Markor çalışanlarının Uygur ailelerine ev ziyaretleri yaptığı ve bazı durumlarda oraya taşındığı söyleniyor. Aileleri araştırdıkları ve bulgularını devlet yetkililerine ilettikleri söyleniyor. Bu sonuçlar nedeniyle çok sayıda kişinin yeniden eğitim kamplarına veya hapishanelere gönderildiği söyleniyor.


İnsan hakları örgütü İnsan Hakları İzleme Örgütü, bu tür ziyaretlerin istilacı olduğunu belirterek, “ailelerin, yaşamları ve siyasi görüşleri hakkında yetkililere bilgi vermek zorunda kaldıklarını ve siyasi beyin yıkamaya maruz kaldıklarını” söyledi.


BASF: Hiçbir bilgimiz yoktu


Medyada, diğer bilgilerin yanı sıra şirket raporlarından ve web sitesinden alıntılar yapıldı: “Markor, 2019 yılında 'Tek Aile Olarak Milli Birlik' faaliyeti çerçevesinde çabalarına devam etti.” “İkiyüzlüleri ortaya çıkarmak ve eleştirmek” amacıyla ev ziyaretleri yapılıyordu.


BASF, şirketin insan haklarına saygı duyduğunu, raporları “çok ciddiye aldığını” ve araştırmaya devam edeceğini söyledi. Şirket, “Şu ana kadar 2018/19 Markor raporları ve burada açıklanan faaliyetler hakkında hiçbir bilgimiz yoktu” dedi. Önceki incelemelerde zorla çalıştırma veya diğer insan hakları ihlallerine dair hiçbir kanıt bulunmamıştı.


BASF Grubu da internet sitesinde “Sincan bölgesindeki durumdan haberdar olmak” ve bu konudaki ilgili raporları yakından takip etmek amacıyla genel bir not koyuyor. Şirketin insan haklarına ve çalışma standartlarına saygı gibi davranış kuralları “Çin dahil dünya çapındaki tüm lokasyonlarımızda geçerlidir.”


Ağırlıklı olarak Müslüman bir Türk etnik grubu olan Uygurların Pekin'le uzun süredir bölünmüş bir ilişkisi var ve bu da birçoğunu Çin yönetiminden kopmak istemekle suçluyor.


İddia edilen ziyaretlerin, Çin hükümetinin Sincan'daki yüzbinlerce Uygur ve diğer azınlıkları gözaltına alma kampanyasının zirvesinde gerçekleştiği söyleniyor. Batılı şirketler de dahil olmak üzere bazı şirketler, Çinli holdingler ve tedarikçiler aracılığıyla bu kamplarda zorunlu çalıştırmaya dahil olmakla suçlanıyor. Buna otomobil üreticileri de dahildir.